Yeni nesil hazlar!

Duygu Can 11 Nisan 2014

Modernize olmuş ‘insan’ın temel meselelerinden birisi de, ölümle yüzleşememesidir. “Kemal Sayar”

Ölüm hadisesi başına gelmiş herkes ivedilikle ‘inkar’ etmeye yöneliyor. Bu da varoluşun bir gereği olan ‘ölüm’ ile yüzleşememek sorununu doğuruyor. Yüzleşemediğimiz her olay da bizde analjezik müdaheleler ile düzelemeyecek ağrılar oluşturuyor. İnkar ettiğimizden de başımıza gelmiş yokluk ile derdimizi bir türlü halledemeyip, yokluğu içimizdeki boşluğa dönüştürüyoruz. Sonra bu boşluğu doldurmak için tüketiyoruz. Kendimizi, bedenimizi, yeteneklerimizi, doğru algılarımızı ve mesai saatlerini uzatarak kendimize ait saatlerimizi tüketiyoruz.

Sonra ‘anı yaşa’ diye bize öğüt edilmiş , ‘boşluğa bir önemsiz mesaj yazayım’ fikri ile yazılmış bir öneriyi ‘hayat felsefesi’ haline getiriyoruz. Anlık hazlarımızı doyurup, kısa vadeli faizler ile kendimizi ‘yaşamış’ kabul ediyoruz.

Üzerimize gelmiş her türlü acının bize muhakkak ki ‘hayat kısa’ mesajını vermeye çalıştığını, ‘bir şeyler yap’ , ‘hayatın tadını çıkar’ demeye çalıştığını algılıyor ve anda kalmaya devam ediyoruz. Var oldu isek, yokolacağız. Var oldu isek, hayal kuracağız. Var oldu isek çok geleceğimiz varmış gibi yaşayacağız. Var oldu isek uzun vadeli sevmeler ile yüreğimizi coşturacağız. Var oldu isek, ruhumuza farmakolojik kozmetikler ile müdahele etmeyeceğiz. Var oldu isek, başımıza gelebilecek her şey için bir yerde kendimize güç toplayacağız. Var oldu isek, çok insan sevip, çok kişi için zamanımızı ‘ilgi’ye ayıracağız. Var oldu isek, ne kadar insanın aklında güzellik ile kalabileceğimizin hesabını yapacağız. Var oldu isek, anı değil, hayatı yaşayacağız. Hayat, geçmişi de geleceği de, şimdiyi de bize sunacak. Bugün bitecek, yarın bitecek diye şimdiki zaman hazlarına tutunmayacağız.

İçinde herhangi bir vesile ile oluşmuş boşluk, sadece senin değil, tanıdığın/tanımadığın her bir kimsenin sorunudur. Evrensel bir yalnızlık hakim iken ruhuna, bunun için kendini suçlama. Ne kadar tüketirsem, ne kadar anlık seversem o kadar ‘hakkını vererek yaşamış olurum’ düşüncesi ile ömrüne insan toplama. Evet bir kaderin var, bir sonun, bir yıkılmışlığın, bir başarın, bir sürprizin, bir tutunanama halin var, alnındaki çizgilerin renkleri tabii ki her zaman rengarenk olmayacak. Ama kaderinin oyuncağı olma. Sorun odaklı, kötümser ve düğümleri canını acıtan bağlarına tahammüllü olma.

Eksilten, azaltan, enerjini boşa harcayan, olumlu yönde değiştirelemeyen insan/olay ya da zamanlar ile uğraşma. Evet hayat kısa ama anlık ve değişken hazlar ile, daha büyük sevgilerin varlığını, daha uzun güzelliklerin olabilitesini de kısaltma!…

Yorum Yapın