Sınırsızca Sınırlıyız Şu Hayatta!

Duygu Can 6 Mayıs 2017

Hayatımızdaki klişeler ve sınırlar daha oturacağımız evin inşaasında başlıyor. Evlerin içindeki yaşam alanları duvarlarla sınırları çizilmiş bir şekilde sunuluyor sana. Burası yatak odası, burası oturma odası, burası salon… Her odada ne yapacağın çok belli. Salondaki halin ile oturma odasındaki halin epey farklı. Bir başkasının evine gittiğinde de sana gösterilen oturma yerinde nasıl davranacağın üç aşağı beş yukarı belli. Bir sohbet salonda yapılırsa farklı yatak odasında yapılırsa farklı anlamlar içerebiliyor. Mekanlarda başlıyor sınırlamalar ve bir kalıba uydurmalar!…

Aşk da zaten sadece bir organın içinde yaşıyor sanıyorlar. O kırmızı kalp taşıyor vücudundaki onca yükü!… Gerçek öyle mi? Kim sadece kalbinde hissedebildiğini söyleyebilir bu sancıyı? Midede, ellerinde, kaslarında, gözlerinde, hislerinde… Hangi organ katılımsız kalıyorki yaşadıklarına!

Sonra senin hangi sınırlar içinde olduğun da başkaları gözündeki algın için çok önem arz ediyor.

Tek başına olman, yanında biri olması, medeni halin, üreme durumun, aile özelliklerin, dinlediklerin, birlikte olduğukların, çalıştığın yer, olduğun pozisyon felan hep senin başkalarının kafasındaki algı çerçevenin bir parçası!… Seni sensin diye değerlendirmeler yok… Senin nerede, nasıl, nelerle meşgul olduğun, seninle birlikte varlıkların ya da yoklukların!… Hepsi seni ‘sen’ yapıyor başkalarınca…

Yetiştirdiğin çocuk doğru sınırlar içinde kalsın, o sınırlarda yaşamayı öğrensin diye bilimsel kitaplar öneriyorlar sana. Bak işte bunu böyle öğretmelisin, kimsede bir farklılık kalmasın, herkesin kenarlıkları belli olsun. Fontu, rengi, boyutu felan da bir örnek olursa super olur! Sanki bundan 30 yıl önce anneler yine anne değildi gibi, her yerde yeni moda ebeveynlik eğitimleri gelir kazandırıyor birilerine.

Bir istisnadır belki yaşadıklarım diye düşünüp kendimce haklılıklar bulmaya çalışıyorum, evrendeki dögüye. En şanssız insanlar bu sınırlardan, kurallardan en çok nasibini alan insanlar. Büyük plazalarda ya da küçük atölyelerde, işverenin hunharca performans beklediği yerlerde zamanını tüketen insan toplulukları…

En şanssız olanlar onlar ve hayattan bir yıldız gibi kayıp gidecek, birileri onlara,  kaydığı için bir dilek bile tutacak ehemmiyeti vermeyecek…. Geride bıraktığı insan izi, bir çöplük olacak…

Sınırsızca sınırlıyız şu hayatta!

 

 

 

Yorum Yapın