Çoktan seçmedim ben seni. 

Az’dan aldım!

Az, biraz daha azaldı ama olsun!

Çoktan seçmedim gözlerinin rengini.

Zaten önümde iki tane renk vardı, kendiminkine yakın diye seçtim bal rengi gözlerini…

Sonra ellerine gelince, hiç tereddüt etmeden sevdim ellerini.

Yıllarca elimde kalsın diye avucunun teri, hiç bırakmadım.

Ben, seni çoktan seçmedim sevgilim.

Az’dan aldım.

Dumanı çıkan trenler eskide kaldı ama kalbimde kurulan ray sistemlerine, bu eski trenleri sıraladım. Vagonlarına anılar abandı, sarhoşluğumu duraklarda bıraktım. Kömürü yetmedi diye durdu şimdi seferler. Anılar, üzerinde eskidi kaldı. Sevdiğim ‘adam’ elinde gazete ile oturduğu koltuğu da aldı ve gitti…

Az’dan alayım da kimse dokunmasın, bulaşmasın, karışmasın, kaderin çirkin elleri üzerime dolanmasın diye düşündüğüm adamda, Azrail’in gözü kaldı.

Avuçlarımda duran ellerinden tek tek çektiği tüyler ile yetinmeyen ölüm bekçisi, el, kol ve cümle gövdesini çekip aldı yüreğimden.

Oysa ben seni çoktan seçmemiştim sevgilim.

Çok değildi mutluluğum, çok değildi sevgi ile doldurduğum günlüğüm!

Çok olmamalıydı…

Şimdi, gidenler ile beraber ağzımdan kaçan sözcüklerin doğru yolu bulmasını bekliyor millet.

Neden?

İsyanımın güçlü ama sessiz durmasını, yine de az’dan güç almamı istiyor millet.

Niye?

Boşver, ben de bilmiyorum niye?

Bildiğim şu var ki ve herkesin de bilmesini istediğim şu var ki;

Ben seni çoktan seçmedim sevgilim, Az’dan aldım!

Belki de ondandır,

Az, bırakmadı az bana sevdiğimi!

 

Duygu Can 16 Aralık 2013