4

Aşk’mı aradın?

Duygu Can 1 Kasım 2013

Aşk’mı aradın? Bulamadın mı? Bak, şimdi şu koca parantezde anlatacağım.

“ (

Biliyorum, üzerimden kalkan toz seni kirletti biraz. Bende azıcık kalan Aşk’ın bir zerresini öksürürken yüzüne bulaştırdım. Aklımın içindeki sevdayı seninle hiç ilgisi olmadığı halde sana adadım. Yüreğimin yarasına müdahele ettiğim ilacın kırmızısı da senin kalbine aktı biliyorum.

Özür dilerim.

Ben, buradan geçer iken estirdiğim rüzgarın kokusunu senin içine gizlice zerk ettim. Bilmeden kendimi sana sevdirdim. Gamzelerimden bir noktacığı senin yanaklarına bıraktım. İçimde çalan şarkının bir notasını yere düşürdüm ve aynı anda senin de düşürdüğün kitapların arasına yerleştirdim. Bilmeden sevdirdim kendimi biliyorum.

Özür dilerim.

Bende batan Güneş’i küstürmeyeyim diye senin bedeninde doğmaya bıraktım. Kollarımın dermansızlığı ile uğraşırken, boşa çektiğim kürekleri senin ellerine bıraktım. Kabul olmayacak bir sürü dua talimatının altına senin dilinden “Amin” kaşesini bastım. Biliyorum, kendimi tam da Dünya’ya açmamışken, sana kem gözlerimle baktım.

Özür dilerim.

Yağan yağmurdan düşen damlalar ile saçlarımın besleneceğini, bu vesile ile kalbimin hisleneceğini sandım. Bir sürü ayrılık şarkısını tek başıma iken yazdım. Biliyorum, benim olmayan kalbinin üzerine parmak izimi bastım. Kendim için yaptığım oyun hamurunu ‘gerçek’ yaptım.

Özür dilerim.

Az’almadan, Çoğalmaz kimse anladım. Ben Azalmayı farzım, çoğalmayı da sünnetim yaptım. Seni de bu azıcık mutluluğumun içine dalıp çıkardım. Pişmanım. Kabul ediyorum.

Ama söyle bana Aşk, ne zaman doğru kişide durur ki?

Söyle bana, Aşk, ne vakit doğru zamanda gelir ki?

“ )

Aşk’ın bu iblis ruhunu sana okuttuğum için özür dilerim. Aradığın şey bu biliyorum ama aslında bu öyle bi şey ki, senin kendisini aramana fırsat vermeden gelir. Hayatına girer, ok gibi saplar kalbini duvara ve istediği zaman çekip gider. Sen, bunu aramaktan vazgeç! Onun geleceği varsa sana sormaz, gelir!

Sevgi’ye de bir bak! O, senin emeğin sayesinde, ruhunun bedenin ile yolculuğu sürdüğü sürece sende kalır sadece!…

 

Etiketler: , , , , , , ,

Yorumlar (4)

  1. Abbas Ali Oğuz 2 Kasım 2013, 01:11

    Kadere olan isyanımızın kökeninde,görüntünün tümünü algılayamayışımız yatar.
    Kaderin mantığını çözmeğe çalışan akıllar ürkütülüp korkutuldu yüzyıllardır.Onu anlamayanlar,onun felsefesini yazanların yolundan gideceklerine sırat köprüsünden geçebilmenin teleşında kaldılar.

    Akıl ve zihnin ürettiği duygu selleriyle engel kabül etmeyen yetenek kendini ve hayatını değiştirebilecek gücünü devreye sokarak ruhun yüzünü güldürmeye adar kendini.

    Sevginin yolunu gözleyen heyecanlı kalp sevinçli titreşimlerle içindeki asıl büyük temizliğini yaparak aşka mekânını hazırlayıp gönlü kırılmışların şifa adresini belirler.

    Yine etkileyici,düşündürücü ve çaplı bir deneme.Nasıl da güzel yazmışsınız,sayın Can.Yüreğinize sağlık.Selam,sevgi ve saygılarımla.

    • Duygu Can

      Siz de nasıl da güzel yorumladınız yine . Ben siZe cevap yazarken çok yetersiz kalıyorum lütfen beni bağışlayın. Kalbime kurulmuş bir piyano var, ben rastgele dokunduğum her tuş bana muhteşem sesler olarak dönüyor :) çok teşekkür ederim, iyi ki varsınız her yazımda, sevgi ve saygı ile

  2. Güz Özlemi 4 Kasım 2013, 19:19

    Ruhunun bedenin ile yolculuğu sürdüğü sürece… Kocaman bir yazı okudum ama ben en çok bu tümceye takıldım. Yaşam bir yolcuk mu yoksa bir tür ruhsal mola ya da sınav mı? Bir beden tek bir yaşamda gezinir ama ya ruh? Kim bilir hedefine varana dek kaç bedenle yolculuk yapar. Aşksa bir deneyim olmalı. Yani bu madde dünyasına katlanabilmenin bir şekli ya da bir çıkış yolu veya ilginç ve çetin bir duygu sınavı olamaz mı? Aşkını kaybedenlere ne mutlu ki demek ki bulmuşsun, oysa onu hiç duyumsamamış ya da bulamamış olanlar da var ve yaşam onlar için çok ta eğlenceli değil. Evet, söylemesi kolay biliyorum ama…Belki bu eksikliği duyumsadıklarının ayırdında bile olmadan yolculuğunu sürdürenler de vardır.

    • Duygu Can

      Sorular takıldıkça aklıma, başka sorulara da çivileniyorum. Her soruda daha cevap aramadan vuruluyorum. Çok haklısınız. Ruh hedefine varana kadar kaç bedende daha yolculuk yapar? Ben de bu cümlenizi tekrar edip duruyorum kafamda, ruh amacına ulaşmak için kaç beden giysisi giyer? Ya aşkı kaybetmiş olanların aslında mutlu olması gerekliliği! Bulmuşlar bi kere sonuçta, kaybetseler ne olacak? Çok güzeldi, bir sürü düşünce aldı beni, zihin jimnastiği oldu! :) Yine gelin, saygı ve segiler,

Yorum Yapın