3

Asılı sanma yaprak dalına!

Duygu Can 2 Aralık 2014

Hayat, tırnaklarını gizli gizli yeyip, düğünde dernekde kendini kamufüle eden bir ergen gibi davranıyor. Tüm sonuç kendisinin aleyhine ve bariz iken, bir bukelamun hareketine bürünüp asla asıl rengini belli etmiyor. Bu ne böyle diye çıkıştım yine kendisine! Bir utangaç, bir ürkek, bir korkak bakışlar ile baktı güzel çehreme; yakındır dedi. Ne yakındır dedim. Yakındır işte dedi. Nedir yakın olan dedim. Saçlarının dibine beyaz düşmesi yakındır dedi. Beyazlarımdan biraz koparıp serptim önüne. Yakını mı kaldı, geldi geçti o iş dedim. :)

İşte böyle çirkin karekterli tavrını sürdürüken, ağaçların dallarından bir anda düşen yapraklara gözüm ilişti. Canlı rengi kaybolmuş ve ölü rengine adapte olamamış ki düştüler dalından birden. Asılı kalmayı ve tutunuyor olmayı, hep yüksekte olmak ile bağdaştırıyoruz diye bundan kaç zaman önce kızmıştım kendime. Bu düşen yapraklara, dallarında iken daha mutlu olduklarını ve daha ‘ait’ olduklarını düşündüğümüz için üzülüyor ve onların bu düşüşünü yaşadığı mevsime, koca bir ‘hüzün’ yaftasını yapıştırıyoruz ya…

Cümlenin sonuna konan üç nokta yerli ve yerinde. Bazı cümlelerin noktaya ihtiyacı yoktur, bazı kimseler gibi, bazı ilişkiler, bazı sevgiler, bazı varlıklar, bazı yakınlıklar gibi…

Ben tüm bunları aklımın içinden geçirirken, hayat kaçtı gitti gözlerimin önünden. Kırıkları vardı saçlarında, ellerinde hafif çatlak, dili yalan söylemekten şişmişti, gözlerinin altı sevgisizlikten mor ve bedeninin birçok duaya ihtiyacı vardı…

Bunları söyleyeyim diye düşünürken, uçtu gitti yine gözlerimden. Neyse yakalarım elbet yeniden. Bir yumruk ile sarsar, bir güzel kendine getiririm. Acısı çıksın diye bir deyim var ya, acısını çıkartırım ondan. Sevgilerimin de, hüzünlerimin de, başarmışlıklarımın ve yarım bırakmışlıklarımın da acısını çıkartırım!…

Bilmiyor ki artık beni sevgi de besler, hüzün de…

Yorumlar (3)

Yorum Yapın